Sidi Bou Said: Mavi ile Beyazın Aşkına Yolculuk
- Erkut Er
- 21 Oca
- 2 dakikada okunur
Tunus’un kuzeyinde, Akdeniz’in masmavi sularına bakan bir tepenin yamacında saklanmış küçük bir cennet: Sidi Bou Said. İlk adımınızı attığınız anda beyaz duvarlar ve mavi kapılarla karşılandığınız bu büyüleyici köy, adeta bir masal diyarını andırıyor. Zamanın ağır aktığı, yasemin kokularının havayı doldurduğu ve her köşesinin sanatsal detaylarla bezendiği bu yer, Tunus’un ruhunu derinden hissedebileceğiniz bir durak. İşte size Sidi Bou Said’de geçirdiğim bir günü anlatıyorum.
Sokaklarda Kaybolarak Başlayan Bir Gün
Köye adımımı atar atmaz hissettiğim ilk şey, bir ressamın paletinden yeni çıkmış gibi duran mavi ve beyazın uyumuydu. Rengârenk kapılar, ahşap panjurlar ve pencerelerden sarkan yaseminler her adımda kendine hayran bırakıyordu. Sokaklar dar ve taş döşeli, sanki sizi kaybolmaya teşvik ediyor. Bu kayboluşta her köşe başında farklı bir güzellik buluyorsunuz: bir sanat galerisi, yerel bir seramik dükkanı ya da denizi tepeden gören bir manzara.
Yürürken sokak satıcıları dikkatimi çekiyor. Küçük yasemin buketleri satan yaşlı bir amcanın elinden bir demet aldım. Bu çiçekler, Sidi Bou Said’in ruhunun kokusunu taşıyordu. Yaseminlerin ferahlatıcı kokusuyla dolu olan dar sokaklar beni adeta zamanda yolculuğa çıkardı.
Bir Fincan Çay ve Sonsuzluk Hissi: Café des Nattes
Günün yorgunluğunu atmak için köyün en meşhur kafesi Café des Nattes’e uğramamak olmazdı. Burası, sadece bir kafe değil, tarih ve kültürle iç içe bir durak. Ernest Hemingway gibi ünlü isimlerin de bir zamanlar oturup ilham bulduğu bu mekânda, çini desenli masaların üzerine oturdum ve çam fıstıklı nane çayımı söyledim. Manzara muhteşemdi; beyaz evler, mavi kapılar ve deniz sonsuz bir huzur veriyordu.
Burada otururken, yasemin kokusunun hafif esintilerle buram buram yayıldığını fark ettim. Çayın yanında bir dilim “Makroudh” tatlısını denedim. Hurmalarla doldurulmuş ve bal ile tatlandırılmış bu yerel lezzet, Akdeniz’in egzotik havasını damaklarınızda hissettiriyor.
Denizle Kucaklaşan Manzaralar: Cafe des Délices
Biraz daha keşif yaptıktan sonra, Cafe des Délices’e yöneldim. Adını mutluluktan alan bu kafe, manzarasıyla ün salmış. Köyün tepesinden uzanan deniz, burada başka bir boyuta geçiyor. Güneşin batışını izlemek için en ideal yerlerden biri burası. Siparişimi verirken garson bana yerel bir hikaye anlattı: Yasemin çiçeği, burada aşkın ve sadakatin sembolüymüş. Bir yasemin buketi almak ya da hediye etmek, sevginizi ifade etmenin en geleneksel yollarından biriymiş.
Gün batımını izlerken, rengârenk gökyüzünün denizle birleştiği o anı hafızama kazıdım. Eğer gerçek bir “an” yaşadım diyebileceğim bir yer varsa, işte burası.
Sanat ve Tarih İç İçe: Dar El Annabi
Köyün ruhunu daha derinlemesine hissetmek için, bir zamanlar zengin bir ailenin evi olan Dar El Annabi müzesine gittim. Evin her köşesi, Tunus’un geleneksel yaşamını yansıtan detaylarla doluydu. Ziyaretim sırasında geleneksel kıyafetler giymiş rehberler, evin geçmişini ve Tunus kültürünü anlattı. Özellikle bahçesi, yasemin çiçeklerinin sardığı bir vaha gibiydi.
Lezzet Durağı: Le Pirate Restaurant
Akşam yemeği için rotamı sahile çevirdim ve Le Pirate Restaurant’a uğradım. Deniz ürünleriyle ünlü bu mekânda taze balık ve karideslerden oluşan bir tabak söyledim. Yemek, Akdeniz’in kokusunu ve lezzetini tabağınıza taşıyor. Üzerine bir de Tunus’un ünlü hurmalı tatlısı “Bambalouni” ile günü tatlandırdım.
Gün Batımında Veda
Sidi Bou Said’de geçen her an, hafızamda iz bırakacak bir tablo gibiydi. Akşam üzeri, köyün tepesinde gün batımını izlerken, bu yerin neden bu kadar özel olduğunu bir kez daha anladım. Yasemin çiçeklerinin kokusu, Akdeniz’in hafif rüzgarıyla birleşmişti. Bu köy, sadece bir gezi durağı değil, ruhunuza dokunan bir deneyim.
Eğer yolunuz Tunus’a düşerse, Sidi Bou Said’i görmeden dönmeyin. Burası, sadece mavi ve beyaz bir köy değil, aynı zamanda yasemin kokularıyla süslenmiş bir düş...
コメント